30 Ekim 2016 Pazar

Black Mirror Ilk Sezonu

Black Mirror’un bir bolumunu arkadasimla zoraki izlemistim. Yakin zamanda dizi izlemeyi azaltmistim. Bi ara neredeyse her gun izledigim dizilerin yeni bolumleri cikiyordu. The Wire, Friends izledigim en guzel dizilerdi. Prison Break’in ilk sezonu da bu kategoriye girebilirdi. The Wire konu olarak drama denebilir, Friends ise sitcom turunde bir dizi. Bu kadar farkli iki turu sevmemin en onemli sebebi kaliteli bir kurguya ve oyunculuklara sahip olmasiydi. 

Black Mirror da bu listede ilk sezondaki haliyle en tepeye gelecek bir dizi benim icin. Her bolumde farkli oyuncular oynuyor ve konular tamamen birbirinden bagimsiz. Ilk iki sezon 3’er bolumden olusurken 3.sezon 6 bolumden olusmakta. Konu olarak distopik hikayeler anlatiyor. Yani gelecege dair ickarartici, insanlik icin kotuye giden konular, baskici bir toplum anlayisinin hakim oldugu surec.

Simdi ilk sezonun ilk 3 bolumunu ozetlemek istiyorum kendimce. 

The National Anthem: Dizide simdiki zamanda olan tek bolumdu. Dizinin ilk bolumunde Ingiltere basbakani bir telefonla uyanir. Telefonda prensesin kacirildigi haberini alir. Prensesin serbest kalabilmesi icin ogleden sonra 4’te tum televizyonlarin canli yayiniyle bir domuzla iliskiye girmesi gerektigini soylerler. Gun icinde prensesi kurtarma calismalari sonuc vermez. Prensesin ozgul agirligi basbakandan agir gelmektedir, ve kendi ekibinden de bu girisimi yapmazsa ailesi ve kendisinin tehdit altinda kalabilecegi soylenir. Neticede malum olay gerceklesir.

Basbakan domuzla ayni ortama girince domuzun cikardigi sesten sonra resmen midem bulandi. Teroristler kafasi calisan insanlardan olussaydi gercekten terorun igrendirecek bircok alanda etkili olabilecegini goruyoruz. Lakin, gunumuzde en yaygin teror sekli beyni yikanmis teroristlerin kendini patlatmasi sanirim.

Bu arada prenses olaydan yarim saat once serbest birakilmisti. Fakat herkes ekran basinda oldugu icin kimse bunu fark edip basbakana haber bile veremedi. Bunu sonradan ogrenen basbakanin ekibi bunu basbakandan gizleme karari aldilar. Yine, siyasetin kirli oyunlarina bir gonderme. Bolumun sonunda bu olayi kimin organize ettigi bilinmiyor. Bu dizide en sevdigim seylerden biri bircok sorunun gizemli kalmasi ve size yine bu senaryolarin gercek hayatta uygulansa neler olabilecegini dusundurmesi. Dusunsenize, butun bunlar malum sahsa oluyor. Peki ya size boyle bir sey teklif edilseydi? 

Fifteen Million Merits: God Bless America tarzinda cekilen birbaska bolum. Son zamanlarda biraz klise haline gelen elestiri turu. Toplum tamamen uyutuluyor, siradan insan vaktinin buyuk cogunlugunu calisarak geciriyor, ve ihtiyaci olmayan seye ihtiyaci varmis gibi hissettirilip hayati boyunca bunu kazanmanin pesinden gidiyor. 

Bolumde bize eslik eden oyuncularin ilki, sarkici olmak istiyor ve pornocu olarak kolelikten bir nevi kurtuluyor. Buna hirslanan asil elemanimiz da sahneye cikmak icin gerekli calismayi aylar sonunda tamamliyor ve kendini sahnede buluveriyor. Cok sert sistem elestirisi yaparken bir anda sistemin kendisinden gelen muthis teklifi kabul ediyor ve kolelik zincirinden kurtulup piramidin ust basamaklarina ilerliyor. Maslov’un ihtiyaclar hiyerarsisi’ne bakmalisiniz. Gunumuz versiyonu da Acun vs. gibi kisilerle ozetlenebilir. Cok sevdigim podcast olan Wait Wait Don’t Tell Me bile bu konuda aslinda. Daha da kotusu, butun bunlari bir diziden izlemek bence cok ironik. Elestirdigimiz sistemi sistemin bizzat kendisinden izliyoruz.

Bu dizide en cok mest oldugum seyler aslinda detaylarin muazzam olmasi. Asil elemanimizin asik oldugu kiz sarkici yerine porno oyuncusu olunca elemanimiz bu sahneleri odasinda izlemek istemiyor. Lakin ekrandan gozlerini cektigi anda sistem uyari veriyor. Insanlarin sanal yansimalari yarismada seyirci olarak yer aliyorlar. Sistemin klasik uyeleri pedal cevirirken goruluyor. Kendini star sanan bir nevi American Dream’e ait oldugunu hisseden ama ayni oranda yeteneksiz olan kizimiz canli yayinda istedigini alamiyor, o kadar calismasi bosa gidiyor. Bi de asil elemanimiz sahnede sistemi elestirirken seyirciler alkisliyor, fakat juri uyeleri kendisini sistemin ust basamaklarini onerirken seyirciler yine alkisliyor. Mal misiniz demek istedim. Tam klasik koyun gibi gudulen halk davranislari. E zekasi dusuk insanin her yerde zekasi dusuk. 

The Entire History of You: Bu bolumde de gelisen teknolojiyle beraber butun yasadiklarinizi kaydedebiliyorsunuz. Isterseniz bazi anlari hafizanizdan silmeniz mumkun. Bir nevi Levh-i Mahfuz. Bu bolumde esas elemanimiz karisinin onu aldattigini fark ediyor. Tabii, bunu fark etmek icin cok fazla detaya inip bircok ani tekrar tekrar izlemesi gerekiyor. Insani kafayi yedirtecek cinsten gercekten. Mulakata giren elemanimiz bunun iyi mi kotu mu gectigini anlamak icin tekrar tekrar izliyor mulakati. Insani bir seyi kafaya takinca cildirtacak cinsten. Bu arada takim elbisenin altina kirmizi corap nedir...

Bunu gercek hayata uyarlayinca ne gibi faydalari ve zararlari olur bilemedim. Supheliler kolaylikla yakalanabilir dicem, bizim ulkede delillerin silinmesi malum. Ali Ismail Korkmaz icin kameralarin silinmesi biliniyor. Kaldi ki bizde hukuk filan yok ya ne delili. Ama global olarak ise yarar tabii. Bunun disinda kisilerin yalan soylemesinin onune gecilebilir gibi. Daha dogrucu bi hal alabiliriz. Bunun korkusu hep uzerimizde olabilir. Acikcasi kendi pembe yalanlarimla yasadigim su anki hali tercih ederim. %100 dogrucu davut olmaya gerek yok. Zaten, bu yuzden bu bir distopya dizisi. 

25 Ekim 2016 Salı

Yakin Zamanda Okuduklarim



Bu aralar 3 tane kitap okuyorum. Tabii, Turkiye’de basili kaynak miktarinin az oldugunu fark etmek cok kotu bir tecrube. Okudugum bu kitaplardan ikisini sanal ortamda okumak zorundayim. Bu durumu hic sevmedigim de bir gercek. Yolda okuyorum zaten genelde ama yine de rahatsizim. Neyse, kitaplara gelirsek.

Kurk Mantolu Madonna: Bunu acikcasi okumak aklimda cok uzun vadede vardi. Yani belki 30’larimda filan okurum diyordum. Ama malum yasanan magazin efsanesi benim de bu kitaba yonelmeme sebep oldu. Kuzenin evinde de kitabi gorunce okumaya basladim ve daha sonra kendim gidip aldim. Kitap 159 sayfa ve fiyati 12-13 TL’den fazla olmaz hicbir yerde. O yuzden bir gunde rahatlikla bitirebilirsiniz. 

Edebiyat’a, ozellikle Turk Edebiyati’na karsi cok ilgim olmadigi bir gercek ama Eski Turkiye’den :P birileri cok sevilmisse otomatik olarak o kisiler alaninda cok iyi ve muthis cozumleme yetenegine sahiptir diye dusunuyorum. Sabahattin Ali icin de durum boyle. Kitabin hikayesi cok duygusal, spoiler vermek istemiyorum. O yuzden kitapla ilgili detaylara girmicem. Bu arada, bu kitap sarkici Madonna’yi anlatiyor diyen insanin sokaga bile cikmamasi lazim. Ama dun mesela sabah televizyona bakiyorum Renkli Sayfalar diye magazin programi var ve hala insanlarin iliskilerini konusuyolar. Ayrica cok alakasiz uyduda vs. Ucankus Tv var ve 2001’den kalan Pazar Keyfi arsivini yayinliyolar surekli. Hayatimda daha sacma bir sey gormedim demek isterdim ama burasi Turkiye.

Neyse, konudan sapmayayim, Sabahattin Ali hikayeyi kurgularken kafasinda nasil bir yol izlemis olabilir diye dusundum. Muhtemelen genel olaydan baslayip olayi genelden ozele seklinde detaylandirmistir seklinde tahmin ettim. Olaylari kitaptaki kronolojik sekilde kurguladiysa gercekten muthis saygi duyarim. Bu arada kitabi yazarken askerde cadirdaymis ve bir kolu alcidaymis. Ben bu yaziyi yazarken bile ekran karsisinda ellerim agirmaya basliyor. Ayrica, kendisinin hayatini incelidigimizde cok trajik bir olum yasadigini goruyoruz. Kendisinin “hain” oldugunu dusunen arkadasi onu kamyonda yurtdisina kacmaya calisirken olduruyor. Oldurme sekli de basini tasla ezmek. Gerci bu konuda baska spekulasyonlar da var. Bugunlerdeki cahil ve ota boka “hain” diyen “hukumetimizi coh iyi”, “her yer basbakan” diyen tipler o zaman da varmis. Neyse, ulkede bir aydinin oldurulmesi de maalesef yine sasirtmadi. Gelin kabul edelim, biz bir bok cukurunda yasiyoruz.

TV Ve Sinemada Kemal Sunal Guldurusu: Bu aslinda bir kitap degil. 130 sayfalik Kemal Sunal’in yuksek lisans tezi. Kendisi liseyi 11 senede bitirmis. Universite okurken de tiyatro ve sinemada calismaktan okumaya vakit ayiramamis. Ama daha sonra inat edip okulu bitirmis. Uzerine de yuksek lisans ve doktora yapip bildiklerini anlatma istegi dogmus. Doktora yaparken vefat ettigi icin en son hazirladigi akademik kaynak bu. Maalesef, kitap haline getirilmemis. Ama bence ailesi bunu kitaplastirabilir. Iyi bir alicisi olacagina eminim. Internetten PDF versiyonunu okudum ben de.

Acikcasi Kemal Sunal kendisinin anlatirken biraz egoistce yazmis yuksek lisansi. Sonra yaptigi bir roportaji okudum ve buna emin oldum. Bu biraz itici bir durum bence. Ben kendisi kadar meshur olsam ve sevilsem bu kadar egoist olmazdim diye dusunuyorum. Sener Sen, boyle birisi degil bence. Bu tez, ulkede ve dunyada gulduru tarihini anlatarak basliyor. Sonra, Sunal’in filmlerini ve oyuncu listesini goruyoruz. Turkiye’deki siyasal ortamin - 70’ten 90’a kadar - Kemal Sunal filmlerinin sevilmesi uzerine etkisi anlatilmis. En sonunda da unlu kisilerin Sunal hakkinda gorusleri var. Emre Kongar’in dusuncelerini okumanizi oneririm en azindan. 

Bu tezi okurken fark ettigim bir sey de Sunal’in telif anlasmalarinda bir hakka sahip olmamasi. Daha dogrusu, oynadigi filmlerin telif hakki alinamamis zamaninda ve kendisi bu yuzden trilyoner olacakken cebine para gecmemis. Bugun bile uyduda hala Youtube’dan Kemal Sunal filmlerini 24 saat yayinlayan onlarca kanal var. Natuk Baytan ekolundeki Sunal filmleri benim en sevdiklerim ayrica. Bu arada, Google’a Natuk Baytan yazdiktan sonra cikan ilk seyin “Natuk Baytan Ermeni” olmasi da trajikomik.

Karl Popper: Bryan Magee’nin Karl Popper’i anlattigi kitabi. Bu da 100 sayfalik bir kitap aslinda. Popper’in rasyonel temellerini Bryan Magee anlatmis. Karl Popper’in Celal Sengor’un fikirlerini de buyuk olcude etkiledigi cok acik. Bilimde yanlislanabilirlik ilkesi uzerinde cok duruluyor. Henuz basindayim ama 2-3 gune bitiririm diye dusunuyorum. Bu arada maalesef bu mini kitap da basili halde yok ve PDF halini okumak zorunda kaliyorsunuz. En azindan Turkce’ye cevrilmis. Felsefi metinleri ingilizce okumak cok cok zor bir sey bence. %100 anlatilani her zaman anlamak kolay olmuyor. 

Bu okumalardan sonra su an kafamda net bir sey yok. Arkadasimin bana gonderdigi Psikoloji okumalarina bakicam. Turan Dursun’un Kulleteyn kitabini okuyacagim. Umarim basili halini bulabilirim. 


Son olarak Fehmi Paradox’unu okumanizi oneririm. Bu konuda baska zaman yazarim.

14 Ekim 2016 Cuma

The History of Western Philoshopy Uzerine

Bu kitabi aslinda nasil okumaya basladigimin hikayesini arkadaslarim biliyordu. Sonra tabii, insanlarla paylasip meshur oldum :P

Kitabin Kapagi
Acikcasi tamamen Celal Sengor’un onerisi uzerine baslamistim. Fakat kitabi Turkiye’de o kadar aradim ama bulamamistim. Internette cok rahat PDF versiyonunu bulabiliyorsunuz ama online bi kitap okumak bana hicbir zaman cazip gelmedi. O kitabi elimde tutma ihtiyacim var, ve bu bence okuma motivasyonunu arttiran bir etmen. Neticede, ablam Abd’ye gidince ona siparis verdim kitabi ve ilk baskisini bulmus. Strand Bookstore’de. Yani 1943 basimi :) Bu arada NYC'e giderseniz bu kitapciya kesin ugrayin, muazzam bi yer.

Isminden de anlasilacagi uzere Felsefe’ye giris kitabi ve bircok akimin ozetini geciyor bize. The Story of Philoshopy ve Sofie’nin Dunyasi’na cok benziyor. Eger yasiniz 20’nin altiysa Sofie’nin Dunyasini oneririm. Gorsel olarak Story of Philoshopy bu kitaplar icinde en iyisiydi. Zaten dergi seklindeki basimini okumustum ben. Dahasi bircok fikri ozet seklinde ve daha Bilal’e anlatir gibi anlatiyordu. Konu cok net ve guzel orneklerle aciklanmisti. Sadece Filozoflar degil; Einstein, Newton vs. gibi fizikciler de tarih sahnesinde yerini almisti bu kitap icerisinde.

The History of Western Philoshopy, toplamda 840 sayfa bir kitap. Size hayatta en son onerecegim sey bir 840 sayfalik Felsefe kitabini Ingilizce okumaktir sanirim. Toplam 6 ayimi aldi bu kitabi okumak. Acikcasi, okuduktan sonra dusunmek icin ara da veriyordum. Bir kere 70 sayfa okumustum ve bu yaklasik 3-4 saatimi almisti. Basimin cok agridigini hatirliyorum.

Kitabin ilk 300 sayfasi Antik Cag Felsefesi’ni anlatiyor. Her sey kronolojik olarak isliyor ve 20.yy’a kadar gecen bir surec var. En sonda Pragmatistler’le son buluyor. Acikcasi Antik Cag Felsefesi icin muthis bir kaynak. Kaldi ki burada yasanan bircok olay, Yunanistan ve Misir da var tabii, Ege’de geciyor. Milet Okulu'nu - Milesian School - okuyunca cok sasirmistim. Tamam, bunda benim de eksikligim var fakat bize okulda hic bunlardan bahsedilmedi. Kendi topraklarin icerisinde Felsefe’ye bu denli yon veren kisiler yasamisken bunlari hic egitimde islememek sanirim bizim ulkemize yakisan bir hareket. Hatta Antik Cag Felsefesi’ni okuduktan sonra gercekten Ege’de antik yerlesim alanlarini gezip bircok dusunurun yasadigi yerleri gorme istegi olustu. Kendilerinin cok degisik fikirlerinin oralarda ciktigini bilmek ve bunu gezerek tecrube etmek cok farkli bir duygu olsa gerek. 

Kitapta Orta Cag oncesi Kilise’nin etkisinden siklikla bahsediliyor. Fakat Orta Cag’da da o kadar tarihsel detaylara inilmis ki, en sonunda yaklasik 50-60 sayfalik kismi atladim. Burada, Papalik mucadelesi ve Bati ulkeleri icindeki Kilise ve Kral arasindaki savaslardan siklikla soz edilmis. Bu konular ilgimi cekmedigi icin ve bircogunu hemen unutacagim icin cop olarak degerlendirdim ve okumadim. Kitapta gereksiz detaylar gercekten mevcut ve bircok konuda yazilan seyi anlamak da zorken, bir de yazilanlar arasi baglantilari yakalayamiyordum. Ornegin John Locke icin neredeyse 50 sayfa yazi yazilmis ama bu daha cok yazarin fazla bilgisini kagida dokme isteginden ileri geliyor. Neticede bu basta soyledigim gibi Felsefe’ye Giris niteliginde ve Bati Felsefesi Tarihi kitabi. Zaten, kitabin elestirisinde de bunlara deginilmis. 

Bu arada kitap yazilirken Hitler fasist bir diktator olarak gorevinin basinda bulunuyor ve yazar yakin zamanda kendisinin tarih sahnesinden silinecegini tahmin ediyor. Kitabi okuyanlar arasinda Einstein’in da oldugunu ekleyeyim. 


Kitap icerigine simdilik girmiyorum, zaten kitap boyunca aldigim notlar bile neredeyse 100 sayfa civarinda. Onlari donup tekrar okuyacagim. Lakin, guzel bir cevirisi cikarsa Turkce’sini oneririm bu kitabin. Ben, simdilik Celal Hoca’nin verdigi ikinci kitaba geciyorum ki maalesef bunun da Pdf versiyonu mevcut sadece.

5 Ekim 2016 Çarşamba

Universite Hayatim Uzerine

Oncelikle bu kisisel bir blog oldugu icin nihai amacim gunluk gibi kullanmak burayi ve bu yazinin ogretici bir yaninin olmamasinin pek umrumda olmadigini belirteyim. Ayrica, yukaridaki baslikta yazan yazinin kaynagi su. Parantez icinde hayatimda en anlam veremedigim olaylar silsilesi Adnan Hoca ve kendisinin etkiledigi muritler. 

Universite’de hazirlik gec baslamisti bizim ve vakit gecirmek icin House MD  izlemistim. Simdi klasik bos zaman aktivitesi olarak House - Best Scenes tarzi videolar izleyince bir anda kendimi sorgular buldum. Universitede ne bekliyordum, ne buldum, okula ne verdim, karsiliginda ne aldim, su an nerdeyim, ne olacagim vs. gibi trilyon tane aklima soru geldi. Ben de gecenin verdigi esrarengiz bir ilhamla yazmak istedim. Hayir hayir, bipolar - manik depresif - degilim, ya da oyle miyim?

Efendim ilkokul ve ortaokul zamani universite mezunlarini bitirdikleri alanlarda muazzam bilgili kisiler olduklarini saniyordum. Buyudukce tabii vasatligin insanligin uzerine yapisan bir leke oldugunu fark ettim. Lise 2 sonuna kadar egitim benim icin yavan bir aktiviteydi. Lise 2’de sinifta kalmanin esiginden donmek hayatima hirs denen olguyu soktu. Evet, hirslanmistim. Sonrasi kendimce cok calismanin urunu ama ayni zamanda bende buyuk beklentiler de yaratan bir donemdi. Cocuklugumda yasadigim kendimce buyuk kabuslari asmak icin bir cikis kapisiydi. Ve isin ilginci kagit ustunde gayet iyiydim. Ama oyle bir ulkedeyiz ki hakikaten tek sinavla universite hayatinin belirlenmesi korkunc geliyor su anda dusununce. O zaman da korkunctu ama el mahkum, calismak zorundasin. 

O zaman o kadar cok calisiyordum ki, bilen bilir selam :P, her seyi omurilige attigimi hatirliyorum. Heyecanli biri oldugum icin sinav aninda sacmalik basima gelebilir diye dusunurdum ve omuriligimle cozeyim sorulari derdim. Acikcasi, istedigim sonucu alamadim kendimce ama worst case scenario da yasamadim. Hatta, disaridan bircok kisiye gore sonucum cok iyiydi. Maalesef, kucuklugumden kalan mukemmeliyetcilik oyununu oynuyorum kendi icimde. Ilk tercihime giremedigim her sonuc basarisizlikti kendi icimde. Ki giremedim de. Bu bende anlamsiz bir sekilde yikim da yaratti sonralari, bunu beklemiyordum ama. Aslinda hirs oldugum icin, en azindan hirsin etkisi sonucu cok calisma, sinav oncesi donemlerde cok buyuk basarilar getiriyordu zaman zaman.

Yani, psikolojiyi saglam tutup duzenli calisinca istedigim her seyi basaririm dusuncesi hakim oluyordu. Koc’ta okudugum icin acikcasi okulun basinda seviyenin dusuk olacagini tahmin ediyordum. Lakin, okulun ilk haftasi gordum ki seviye inanilmaz dusuktu bekledigimden. Bu bende cok agir bir uzuntu yaratmisti; cunku ne olursa olsun bu insanlarla mi ayni sinifta mi olacagim diye uzuntuye kapildim. Neticede ortada bir emek vardi, ve emegin parayla somurulmesine en birinci dereceden tanik olmak bence bir yikimdi. Halbuki bircok kisi bunu firsata dusurup yuksek GPA yapip cok iyi firmalarla mulakatin kapisini acabilirdi. Mesela, Oliver Wyman 3.5 altini mulakata almiyor ve ben olsam bunu Koc'ta 3.8 yapardim. Koc 3.5 ile Bogazici 3.5 ayni sey degil bence.

Bu yikimi kafamda bir turlu asamadim acikcasi. 3.siniftan sonra yasca olgunlasmaya basladigim icin ve zamanla da sorunlar kafamda hafiften azaldigindan okula alistim diyebilirim. Ama bu gecen surede, maalesef kariyer hirsli kisiler arasinda geride kalmistim. Kapitalizmin disli carklari bana uygun bir disli yaratamiyordu. 2 ve 3.sinifta zar-zor staj buldugumu hatirliyorum.

Aslinda Bilkent ve Odtu Endustri’ye gitmeyi dusunuyordum sonucumdan oturu. Odtu Endustri’ye kanim cok isinmisti, ama Ankara’ya gitmeye gucum el vermedi. Cocukluk cok ilginc bir donem ve o zaman yasadigim tramvalar bende kalici low self-esteem yaratti bu kesin. Umursamaz bir insan olsam cok rahat Ankara’ya gider ve cok mutlu bir universite hayatim olabilirdi.

Koc’u bitirirken fark ettigim sacma bir sey de okulun aslinda imkan olarak cok cok iyi seviyede olduguydu. Girerken yasadigim bu buhranlar aslinda manasiz geldi. Bu aci bir farkina varmaydi ama sanirim is isten gecmisti. Donup bir de bunun icin uzulemezdim. Lakin, okula birinci olmak icin geldigimi hatirliyorum. Hatta biraz bundan dolayi yazmistim Koc’u. Rekabet gorece az ve bolum birincisi top 10 school’a kabul alabilir diye. Ama Hazirlik’ta yasadigim bu sorunlar beni gercekten etkiledi.

Bu sorunlu zamanlarda zaman zaman kendimce oyunlar oynadim. Bazi dersleri kafama gore secip o derslere full konsantre olmayi hedefledim ve nasil bir basari getirecegini dusundum. Bu dersleri en kolaydan en zorlara bolecek sekilde ayirdim. Humanities dersi kolaydi - guzel hocadan ders almistim - ama Game Theory, Akiskan Mekanigi veya Termodinamik zordu. Neticede hepsinden maksimum sonucu aldim. Sonra bir donem Abd’ye exchange ogrencisi olarak gittim. Labor Economics dersini dinlerken zorlaniyordum, 1 hafta kapanip kendimce konuyu ogrenmeye karar verdim. Yine en yuksek skoru aldim. Ales’te de benzer seyi yapmistim ve 50.olmustum, bi boka yaramadi o ayri gerci. Yok yok yaradi, askerligimi erteletecek yuksek lisans icin kabulumu kolaylastirdi. 

4 sene duzenli akademik basariyi getiremeyecek psikolojim olmadigini fark ettim. Cunku, Koc’a ait degildim bu kadar basit. Kimyalarimiz tutmadi. Kesinlikle doganin kimyasi var. Nasil birisine kaniniz isinir sebepsizce, ya da onyargilarimizla genelde baskalari bize ilk basta soguk gelir, onun gibi. Akademik Basari’nin gelmeyecegini anladim ama sakin bir kafayla her seyin maksimum dogrusuna ulasacagimin da farkina vardim. Bu bence cok onemli bir kavrayis. Bunu basaran kisiler de goruyorum cevremde ve ben bu insanlara zeki diyorum. Bence aklin calismasi tek basina yeterli degil, bunun farkina varmak da onemli. Bu arada Koc'ta not ortalamami iyi olacak enerjim olsaydi Biyomedikal uzerine calismak isterdim. Hatta, Mehmet Toner bunun icin cok iyi bir ilham kaynagi oluyor.

Konudan konuya atlamamaya calisiyorum, okudugum bolum de gorece zor oldugu icin - Koc’ta kolay bence - bolume isinamadim. Ama Psikoloji de okusam isinamazdim. Gpa’im dusmesin ve daha kolay is bulayim diye Ekonomi’yle cap yaptim. Boylece istenilen 3 ortalaminin ustunde olmak icin minimum “B” seviyesinde kalicam ve bicak kemige dayana dayana calisicaktim. Ki bu da oldu. 

Sosyal kuluplere de katilmadim. Aslinda kafamda bircok fikir vardi. Management Consulting kulubu acma fikri vardi 1.sinifta. Ama ben ne kuluplerin nasil acildigini biliyordum, ne bunu yapacak enerjim vardi, ne de bunu yapacak arkadasim. 

Okulda depresyona girince o zamanki kiz arkadasimdan da ayrildim. Ayni zamanda en samimi arkadasimdi o zaman. Bu da agir bir yuktu hazirlikta. Bunu asamadigim icin lise arkadaslarimla samimiyetimi azalttim, hatta sonra kestim. Sonra bunun cok buyuk bir yanlis oldugunu fark ettim, ama sadece acisini cekerek hatamin bedelini odedim. Zamanla bu acilar da azalarak bitti. Oldurmeyen sey guclendirdi mi? Bence yanlis bir onerme; oldurmeyen sey size kalici zarar verdi, vucudunuz bunu asacak bagisikliga sahip degil bence. Yan etki olarak asabi bir bireye donustunuz. Belki de disaridan bakinca daha sevimsiz oldunuz. 

Soyle bi sikinti da var, lisede cok sevdigim cok arkadasim vardi. Cidden mezun olurken dusunuyorum, disari cagirdigimda gelecek en az 20 kisi vardi. Daha da ilginci hepsini o zaman cok severdim. Gerci su an gelseler yine konusurum muhtemelen. Universitede boyle bir sey olmadi. Su an disari cagirsam gelecek insan sayisi 5 yoktur. Hatta benim bir ablam oldugunu bilen sayisi da 5 degildir. Bunda ama yasca olgunlastigim donemde universitede okumanin etkisi var. Lisedeki arkadaslarimla birlikte buyuduk. Mesela bir sirkette calissam ve universite ve liseden birileri gelip yardim istese, kesinlikle lisedeki kisiyi sirkete almak icin yardim ederim; cunku hazirlikta yasadigim sokun etkileri olarak okula ait hissedemedim kendimi. Birine asik da olamadim, yani platonik bile olmadi. Kaldi ki Koclu kizlar bence ortalama guzellik bakimindan rahatlikla bir numaradir Turkiye’de. Cok cok guzel anilarimin oldugu zamani dusunuyorum, gercekten hic olmayabilir okulda. Yani var ama cok az. Mesela lisedekiler daha tatli geliyor dusununce. 

Guzel seyler de kazanmadim degil, ilk olarak cok iyi bir Ingilizce ogrendigimi dusunuyorum. Hatta, oyle ki, gecen hafta okudugum bir Almanca yazinin neredeyse tamamini anlayabiliyordum, 7 senedir Almanca gormememe ragmen. Bu da aslinda bu iki dilin grammar olarak birbirine bence benzemesi ve Koc’un bize Ingilizce’yi cok iyi seviyede ogretmesinden. 6 ay Abd’de kaldigimi da belirteyim ama bunun daha cok listening ve speaking icin faydasi oldu bence. Kimseyle gidip akademik seviyede konusmuyorsun. Kaldi ki insanlar exchange’de zamanin 1/3’unde sarhos ve nihai amac belli bir sekilde takiliyor :)

Ingilizce disinda, karakterim de bir sekilde burada aldigim egitimle oturdu. Bu guzel bir egitimdi. Ben kendimce maksimum verimi alamasam da memnunum egitimden. Farkindaligim artti. Son sene Yasayan Kutuphane’de olmamin da etkisi var. Orada cok guzel insanlar tanidim. Sonra bircok seye karsi nasil gereksiz onyargilarla (gerekli onyargi var mi gerci) dolu olan bir hoduk oldugumu fark ettim. Sonra fark ettim ki bu tarz girisimlere taa hazirliktan katilabilirmisim. Neyse…

Ama su da var, simdi bir Bogazici mezunu ornegin, liseyi de Istanbul’da okumussa nerdeyse tamaminin akli calisan ve hossohbet kisilerle oyle ya da boyle bir arkadas grubu olabiliyor ve bu arkadaslik hayat boyu suren bir sekilde ilerliyor. Koc’ta bunu yasayamamak da uzucu oldu. Neticede, arkadaslariniz olmasi size enerji verir ve enerjik olmak bence hayatin her alaninda basarinizi arttirir. Okuldan sonra yasadigim feci kariyer planlamasinda bu eksikliginden bende cok etkisi oldu. Ama her seyin basi self-esteem bence.

Bu arada o kadar lise guzellemesi ve universite kotulemesi yaptim, fakat liseden biriyle konusursam basta bir icsel sok yasayabilirim. Aldigim egitim ve son zamanlarda okuma, yazma, dinlemeye - podcast - cok vakit ayirdigim icin zaten okulun getirdigi bir ego vardi, bu iyice katlandi. Karsimdakine karsi ustten bakma durumu yasayabiliyorum ve bundan rahatsizlik duysam da onune gecemiyorum. Ablam bunun farkinda ve bana zirt pirt Murat hazretleri diyor kinayeli bir sekilde :)

Su an geriye donsem ne olurdum diye de dusunmuyor degilim. Acikcasi ailem babamin da doktor olmasindan mutevellit doktor olmami istiyordu. Insani daha cok anlamayi isterdim. Sozelci veya esit agirlik’tan sinava girecegim de yoktu. Sayisalci olup bunu anlamanin en iyi yolu Psikiyatr olmakti bence. Hem bu kadar uzulecegimi ve ailemin de uzulecegini bilsem Psikiyatr olur, hatta Profluga kadar kasardim. Lisenin son zamanlarindan kalan hirsim hala icimde. Bu yuzden hayatta duzenli olarak ne yaparsam o alanda en iyi seviyeye ulasacagimi biliyorum. Henuz, bu hangi alanda olacak bilmiyorum. 

Ama varsayimlar uzerinden cok konusmanin anlami da yok. Gecmise takilmak insani uzuyor gercekten, biraz da bu yuzden yazdim bu yaziyi. Kendime ders olsun ve onume bakayim diye. Lakin okula baslamadan once San Francisco’da yasama hayalim vardi. Hatta cocuklugumdan beri var bu hayal. Canli gozlerle gordum ve kesinlikle oraya ait olduguma eminim. Su anda bir sekilde oraya yerlesme hayalim var. Kucukken su intro’yu gorup Abd’ye gidecegimi soyler dururdum. Uzun vadede bunun olacagina inaniyorum. 


Simdilik diyeceklerim bu kadar.