26 Eylül 2016 Pazartesi

Jose Mourinho vs Josep Guardiola Uzerine


Teknik direktorlerin takimlara %20’lik maksimum etki yaptigi soylenir. Cok iyi kadrolar basarili olduktan sonra baska teknik direktorlerle de basarili olacagi iddia edilir. Mourinho ve Guardiola bence %20 esigini asan yakin zamandaki iki teknik direktor. 

Jose Mourinho ve Josep Guardiola son 15 yilda futbola damga vuran iki teknik direktor olarak gosteriliyor. Mourinho 2002, Guardiola ise 2008’den sonra aktif olarak on plana cikan takimlari calistirmaya basladilar. Bu yazidaki amacim bu iki teknik direktorleri kendimce belirledigim kriterlere gore kiyaslamak; cunku ne zaman kafamda bir karsilastirma yapmak istesem isin icinden cikamiyorum. Acikcasi bu sene basina kadar Mourinho’nun daha iyi oldugunu dusunuyordum ama icten ice buna Mourinho’ya karsi olan sevgimin de sonuca onyargiyla yaklasmama sebep oldugunu biliyordum. Burada yapacagim karsilastirmayi kupa sayilarina gore yapmayacagim. Kendimce belirledigim kriter, basarilarini segmentlere ayirarak incelemek olacak. Consulting interview’lerine hazirlananlar bunu az cok case study calisirken yapiyolardi, tabii bu yazimi okuyan kitle icinde bu interview’lere giren oldu mu o da ayri bi konu. Yaziyi iki kisimda inceleyecegim. Ilk olarak takimlarin kadro kalitesi ve rakiplere gore durumuna bakacagim. Ikinci olarak da kuluplerin yakin gecmiste aldigi sonuclara gore degerlendirecegim. Ardindan bir sonuca varmaya calisacagim.

1)Takim Kalitesi ve Rakiplere Gore Basari Durumu

Oncelikle Wikipedia sayfalarindan bu iki hocanin kazandiklari kupalara bakabilirsiniz, ben yazida bunlari hizli bir sekilde incelemeye calisacagim.

Mourinho Porto ile 2003 Portekiz Ligi, 2003 Uefa Kupasi ve 2003 Portekiz Kupasini aldi. Kadro kalitesi olarak bence cok da kaliteli bir kadro vardi ve genc bir takima sahipti. Yine de 3 kupayi almak uzun soluklu mecrada cok buyuk bir basariydi. Kilit noktasi da Uefa’da Panathinaikos’a evinde 1-0 yenilip Yunanistan’da o inanilmaz atmosferde 2-0 deplasman galibiyetiyle tur atlamak olsa gerek. Denizlispor’u 4.turda elediklerini de hatirlatayim. Bu cekirdek kadrodan bircok ismin sonra elit takimlara gittigini de ekleyeyim. 

2003-2004 muhtemelen bir hocanin tarihte bir takima yaptigi en buyuk etkiyi gorecegimiz sezondu. Mourinho Benny Mccarthy ile forvet hattini olusturdu ve Sampiyonlar Ligi’ni aldi. Ama turnuva boyunca fikstur sansi oldugu da bir gercekti. Manchester United disinda cok buyuk bir takimla karsilasmadilar denebilir. Burada Costinha’nin son dakika golunu tekrar hatirlamak lazim. Deportivo belki top seviye gorulebilir o donem icin. Yine de Sampiyonlar Ligi’ni almak muthis bir basariydi. Top 4 lig disinda kupa alan son takim 95’te efsane kadrosuyla Ajax’ti. 2004’ten sonra 5 buyuk lig disinda kupa alan bir takim olmadi. 2005’te PSV sadece yari final gordu. Olayin muazzamligina buradan da ulasabiliriz.

Mourinho, 2004 yazinda Chelsea yolunu tuttu. Acikcasi efsane bir genc kadroya sahipti ve butun kupalari alacagina inaniyordum. Ligi 95 gibi rekor bir puanla aldilar. Lig kupasini aldilar. Ama Sampiyonlar Ligi yari finali’nde Liverpool’a elendiler. Kagit ustunde Chelsea favoriydi ve bence bu Mourinho’nun ilk basarisizligiydi. 2006’da yine ligi aldilar, Sampiyonlar Ligi’nde Ronaldinho’lu Barcelona’ya elenmekten kurtulamadilar. Bence Mourinho’nun en buyuk sanssizligi Ronaldinho ve Messi’nin peak donemlerine denk gelmesiydi. 90’larda hoca olsaydi muhtemelen 5-6 Sampiyonlar Ligi olabilirdi. Yine de bu sezon basari olarak gorulebilirdi. 2006 yazinda Shevchenko ve Ballack’i aldilar. Ama skor yorumculugu gibi olmasini istemesem de tutmayacaklarini biliyordum. Alman futbolcular Ingiltere’de pek uyum saglayamiyor. Hem bu iki oyuncu da 30 yasindaydi ve dususe basladiklari doneme denk gelmisti bu donem bence. Shaun Wright-Phillips gibi bence hizi disinda bir ozelligi olmayan oyuncuda da cok fazla israr etti Mourinho. 2 sene once Joe Cole, Robben ve Damien Duff gibi makinevari isleyen takimdan bu kadroya gecmek geri gitmekti. Neticede Manchester United ligi aldi. Kagit ustunde yine favori olduklari Liverpool’a yari finalde elendiler. Lig Kupasi ve Fa Cup’i aldilar ki bu da Mourinho’nun winnerliginin bi etkisiydi. Yine de beklentilerin altinda kaldilar. 

2008 basinda takim dominasyonunu kaybediyordu. Rosenborg beraberligi o donem bardagi tasiriyordu. Neticede Mourinho ilk yarida takimdan kovuldu. Acikcasi Chelsea seruveni bence yine de basariliydi. Iki kere elendikleri Liverpool’a karsi cok net bir sekilde basarisiz olsa da. 

2008 yazinda Inter’in basina gecen Mourinho, ilk sene ligi aldi. Ama bu Mourinho icin alisma senesiydi denilebilir. Manchester United’a Sampiyonlar Ligi son 16 turunda elendiler. 2.sezonda Ibo - Eto’o takasi olmus ve uzerine Inter 40 M Euro almisti. Wesley Sneijder Real Madrid’den gelmisti. 

Mourinho takimlarini takip edenler onun su klasik takimi kurdugunu fark edeceklerdir. 4-3-3 sistemine guvenen, ileride cok iyi bitirici ve mucadeleci tek forvet, kanatlarda ikisi de cok kaliteli ve mucadeleci iki oyuncu. Cok ust duzey bir 10 numara. Iki adet yirtici geri ikili - on libero denebilir - ve cok saglam iki defans ikilisi - Hakan Balta tarzi -. Simdi geriye ne kaldi diyebilirsiniz ama iskeletiniz bu kisilerden olusunca basari kacinilmaz oluyor. Chelsea’de Robben - Drogba - Duff/Joe Cole ileri uclusu, Lampard 10 numarasi ve arkalarinda Essien - Makelele ikilisi vardi. Geride Terry ve Carvalho tandemdeydi. Kalede Cech dunyada en iyi 3 kaleciden birisiydi o donemde. Dahasi bu takimin yas ortalamasi 25 civarindaydi. Inter icin de durum ayniydi. Milito - Eto’o - Pandev uclusu, Sneijder 10 numara, arkasinda Cambiasso - Muntari/Stankovic/Muntari ikilisi ve geride Materazzi - Lucio/Samuel/Chivu tandemi. Kalede Julio Cesar kariyer sezonunu oynamisti. Bakinca kagit uzerinde muazzam bir kadroydu. Mourinho da bir winnerdi. Neticede butun bunlar biraraya gelince 3 kupa geldi. Kupaya giden yol da muazzamdi. Once o senenin Ingiltere sampiyonu Chelsea’yi iki macta da yenerek elediler. Ardindan Cska ve yari finalde tarihin en iyi takimi Barcelona’yi elediler. Finalde o sezonun Almanya sampiyonu Bayern’i gectiler ve 3 kupayi aldilar. Inter finale cikinca acikcasi kupayi alacagindan %100 emindim. Bunun da tek sebebi bence Mourinho idi.

Mourinho, Inter’den sonra bence kariyerinin dususe gectigi Real Madrid’e gecti. Real Madrid bana gore son 12-13 yilda lanetlenmis gibiydi. Bircok oyuncunun dususe gectigi yerdi. Mourinho icin de bu soylenebilir bence. Benzer seyler 2002-2011 arasi Galatasaray icin de soylenebilir bana kalirsa. Bu sanirim siklikla sezonu kurtarmak icin yapilan ani transferlere dayaniyordu. Mourinho’nun Madrid’de kagit ustunde cok iyi bir kadrosu vardi. Ligi de Barcelona’nin 4 puan gerisinde bitirdiler. 92 puan muazzam bir basari ama Barcelona’yi gecmek icin yeterli degildi. Sezon icinde 5-0’lik maglubiyet de almislardi. Ama bence bu Real’in basarisizligindan cok Xavi - Iniesta - Messi’nin ayni anda peak yaptigi doneme gelmesindendi. Sezonu Ispanya Kupasi’yla noktaladilar ama yavas yavas geldiklerinin de sinyalini verdiler. Bana gore bu sezon bir basari bile olabilirdi. Zira Real Madrid, 5 sene ust uste son 16’da elenmisti ve simdi yari final goruyordu. 

Iki Teknik Direktor'un Birbirinden Hoslanmadiklari Gercegi
2011-2012’de ligi aldilar, hem de 114 puandan 100’unu toplayarak rekor kirdilar. Sampiyonlar Ligi’nin de favorilerindendi. Yari finalde Bayern Munich’e elendiler. Kagit ustunde Real Madrid daha iyi bir takimdi. Bayern, 2013’teki domino etkisi gosteren takim seviyesinde degildi ustelik. Bu basarisizlik Mourinho hanesine yazilan ayri bir eksi bana gore. 2005 ve 2007 Liverpool yari finallerini andiriyordu. 

2013, Mourinho’nun bana gore en basarisiz sezonlarindan biriydi. Lig’de Barcelona’nin 15 puan gerisinde kaldilar. Kupayi Atletico’ya evinde yenilerek kaybettiler. Avrupa’da yari finalde Borussia Dortmund ile eslesip elendiler. Acikcasi yari final kagit ustunde basari gibi dursa da Real Madrid ile ilgili soyle bir komplo teorisi mevcut: Son 16’dan sonraki rakiplerini yaziyorum sirayla.

2011 —> Lyon, Totenham ve Barcelona: sonuc elenme.
2012 —> Cska, Apeol ve Bayern: sonuc elenme
2013 —> Manchester United(Cuneyt Cakir Etkisi), Galatasaray, Dortmund : sonuc elenme.

Acikcasi Mourinho’nun kura sansiyla da yari finale geldigi bir gercek. 2011-2013 arasi en ust seviyedeki 3 diger takima da yari finalde elenmesi yine de bir basarisizlik neticede. Sonuc olarak Real Madrid seruveni Mourinho standartlarinin altinda tamamlandi bana gore. 

2013 yazinda eski takimi Chelsea’nin basina gecti Mourinho. Acikcasi Chelsea eski gucunden uzakti. Takim da kalite olarak ust duzeyde degildi. Forvet hatti bile her seyi ozetliyor zaten. Resmen Torres’in ayagina bakan bir takimdi. Bu takimla herhangi bir basari bence yakalamak imkansizdi. Hem Mourinho Real’den eski buyusunu kaybedip donmustu. O sezon Avrupa’da yari finale ciksalar da Atletico’ya elenmekten kurtulamadilar. Toplamda kotu bir sezon degildi bana gore.

2014-2015’te Diego Costa ve Fabregas kilit transferlerdi. Ama Ingiltere’de ust duzey bir takimsaniz senede 70 mac oynuyorsunuz ve rotasyonunuz ust duzey olmak zorunda. Takimda bunun eksikligi Avrupa’da hissedildi. PSG’ye son 16’da elendiler. Ligi kazandilar ki City kagit ustunde cok cok daha iyi durumdaydi. Bu sezon yine basarisizlik olarak degerlendirilemez bence; cunku Chelsea 2012’den beri cok kotu kadro planlamasina sahip.

2015-2016 Mourinho’nun en kotu yiliydi. Lig’de neredeyse kume dusme hattina bile inmislerdi bir ara. Yilbasi gelmeden Mourinho kovuldu. Kadro cok kotuydu ama Mourinho’nun da istedigi kadroyu kuramamasinda sucu yok muydu? Bence kesinlikle vardi. Financial Fair Play olmasina ragmen Abramovich gibi bir bankan varsa kesinlikle daha iyi kadro kurmaliydin. Ayrica, takim bir onceki seneden cok yorgundu; cunku az once bahsettigim rotasyon eksikligi takimi tuketmisti. Neticede rezil bir sezonla Mourinho kovuldu.

Mourinho simdi Manchester United’in basinda. Acikcasi Pogba ve Ibrahimovic takviyeleriyle ust duzey bir takim siluetine burunmeye calisiyolar. Sampiyonlar Ligi’nde yoklar. City’e yetismeleri imkansiz zira daha simdiden 6 puan gerideler. Ligi ilk 4’te bitirmek basari sayilir bu kadroyla ve oyle de olacak gibi duruyor. Liverpool ve Arsenal de muazzam girdiler lige zira. Bu surede Rashford ve Martial tecrube kazanacaktir. Ortaya ve defansa gelecek sene 2-3 ust duzey takviyeyle Manu’nun 3 kupayi da alacak guce sahip olacagini dusunuyorum. Bekleyelim ve gorelim. Bence Mourinho hala bir winner, 10 sene onceki gibi olmasa da. Bu bile kendisinin 3 kupa almasini saglayabilir.


Guardiola, 2008’de Barcelona’nin basina gecmisti. Takim son 2 sezon Real Madrid’e ligi kaptirmisti. Guardiola, Deco ve Ronaldinho ile yollari ayirdi. Thierry Henry takima gelmisti. Ileride Messi - Henry - Eto’o ve ortada Xavi ve Iniesta merkezli takim vardi. Kagit ustunde her sey mukemmeldi bana gore. Guardiola ilk 2 maci kazanamayinca seslerin yukseldigini hatirliyorum. Bu takimin goze cok kotu gelen pas futbolunu da unutmamak lazim. Hepimizin bildigi 6 kupa bu sezon geldi. Bana gore 2009 Chelsea yari finali hayatimda gordugum en kotu hakem yonetimine sahne olan bir macti.
4 tane %100 penaltiyi vermedi hakem. Acikcasi ulkede her seye komplo teorisi uretiyoruz ama cok net sike var bence bu macta. Lutfen Barcelona son dakikada gol atti ne sikesi demeyin. Hakem elinden geleni yapmis Barcelona turu gecsin diye. Zaten, kaderin cilvesi 2012’de Chelsea favori bile olmadigi sezonda Barcelona’yi yari finalde elemisti.

2009-2010’da Barca Mourinho’yu anlatirken bahsettigim gibi Eto’o - Ibrahimovic takasi yapmisti. Acikcasi bunun da mantiksiz oldugu o zamandan belliydi. Ustune 40M Euro gibi bir para verdiler. Ibrahimovic fundamental’i daha iyi olan, bitiriciligi daha iyi ama pozisyon icin Eto’o kadar mucadele etmeyen biri. Pas oyununda Eto’o daha basarilidir, bosa kacmalarda, savunma arkasina atilan toplarda Eto’o bu sisteme daha cok uyuyodur. Zaten Inter’e giden Eto’o o sene kupayi alirken, Barca ligi almakla yetindi.

2010-2011’de Mourinho Real’e gelmisti fakat Barcelona Messi - Iniesta - Xavi -Busquets gibi muazzam oyunculara sahipti. Bunlar aslinda hepimizin bildigi durum. Guardiola ile de kimya cok iyi tutmustu ve basari kacinilmazdi. 2009’daki gibi finalde Manchester United’i yenip Sampiyonlar ligi’ni aldilar. Ligde de 96 puanla sampiyonluk geldi. 

2011-2012 sezonunda Guardiola, sanirim ilk defa hazir ve guclu Mourinho ile karsilasti diyebiliriz Ispanya’da. Acikcasi onceki sezonlarda bana gore rakipsiz gibilerdi ve bu da aslinda Avrupa’ya odaklanmalarini kolaylastiriyordu, zira takim yorulmuyordu yeteri kadar. Rotasyonla kolay rakiplere karsi guclu oyunculari da dinlendirebiliyordunuz. Neticede bu sezon Nou Camp’ta Real Madrid’e yenilen Barcelona ligi kaybetti. Avrupa’da surpriz bir sekilde Chelsea’ye karsi kaybettiler. Bu bence karma’nin bir sonucuydu. 2009’un rovansi boyle alinmis oldu bana gore.
Neticede 2008-2012 arasi 4 sezonda 3 lig, 2 Sampiyonlar Ligi ve 2 Ispanya Kupasi inanilmaz bir basari bana gore. Kaldi ki takim 2009’da basarisiz olsa Ronaldinho ve Deco ile yollarin ayrilmasinin hata oldugu soylenecek ve belki Guardiola ile yollar ayrilacakti. O yuzden, 6 kupa kazanan takimi kucumsemek bana gore cok yanlis.

Guardiolasiz Barcelona 2013’te, Atletico yavas yavas geliyordu Simeone ile ama henuz net bir rakip degillerdi. Zira Barca ile Real oyle bir ucurum yaratmisti ki, bu fark 1 senede kapanamazdi. Turkiye gibi bir ligdeyseniz, ligi alabilirsiniz, ornegin Galatasaray 2011’de 8.olmus ama 2012 ve 2013’te ligi almisti, fakat Ispanya gibi ust duzey liglerde 1 yilda bu makas kapanamaz. Zira takimlar cok guclu ve bir iki oyuncularini kaybetseler bile yine guclu olmaya devam edecekler. Sizin de butun mevkilerde ust duzey oyunculariniz olmali ki bunu da 1 yilda basaramazsiniz. Barca bu sene Mourinho’lu Real Madrid’in onunde ligi aldi. Fakat, Avrupa’da Bayern Munih’e karsi hezimete ugradilar. Yari Final’de Bayern’e karsi 0-3 ve 0-4’luk maglubiyetler alindi. Burada sunu da fark etmek lazim bana gore, her ne kadar tarihin en iyi kadrosuna sahip de olsaniz futbolcularin insan oldugunu unutmamak lazim. Basari, bikkinlik hissi verebilir, calisma temponuzu veya konstantrasyonunuzu etkileyebilir ve bu da neticede basarisizliga yol acar. Ispanya ile 3 buyuk kupa kazanan cekirdek kadro oyunculari da Barcelona’nin onemli bir parcasiydi ve Onlar da bunu yasamis olabilirler. Bu yuzden burada oyunculari ve teknik direktoru suclamak yersiz.

2013-2014’te Bayern’e gelen Guardiola, bana gore hata yapmisti, zira Bayern zaten 3 kupayi da kazanmisti. Rakibi Dortmund’un en iyi oyuncularini da istedikleri zaman alacak guce sahipti. 2013’te Gotze, 2014’te Lewandowski ve 2016’da Hummels’i alarak Dortmund’u zayif dusurduler. 2014-2016 arasi Bayern’le cok rahat ligi aldi Guardiola. Burada bir basaridan soz edemeyiz, keza bu bence tanimdisi bir durum. Burada olsaydi basarisizliktan soz edebilirdik; cunku Bayern gercekten cok guclu bir takimdi. “Win or Lose” durumu yoktu kisacasi. Bayern’den beklenen Avrupa’da kupa kazanmayi surdurmekti. Ama 2014’te Real Madrid’e, 2015’te Barcelona’ya ve 2016’da Atletico’ya elendiler. Jose Mourinho’nun Real Madrid seruvenine cok benzemiyor mu gercekten de? 

Bu yuzden bu kiyaslamayi yaparken kolaylik olmasi acisindan sadelestirme yapip, Mourinho - Real ve Guardiola - Bayern donemlerinin esit basari ve etkiye sahip oldugunu dusunecegim. Aslinda Mourinho - Real daha bile basarili sayilabilir, ona da birazdan deginecegim. Ama kolaylik olmasi acisindan esit diyelim simdilik. 

Guardiola, Man City’nin basina bu yaz gecti, Mourinho’nun Man Utd’nin basina gectigi zamanla ayniydi. Fakat Guardiola yine biraz sansliydi cunku takimi bir onceki sezon averajla United’i gecmis ve Sampiyonlar Ligi’ne katilmisti. Fakat, Guardiola o kadar muazzam bir sistem kurdu ki City’de acikcasi su an Avrupa’nin bana gore en iyi takimi Man. City ve butun kupalari kazanma ihtimalleri cok yuksek.

Kalecinin de oyuna dahil oldugu ve tamamen topa sahip olmaya dayali bu sistemin isleyebilmesi icin oyuncularin cok yuksek teknige sahip olmasi ve akici oyunu benimsemeleri gerekiyor. Bu yuzden Ilkay Gundogan muazzam bir transfer. Her ne kadar sakatliklar basini agritsa da henuz 26 yasinda ve Guardiola’nin oyunculara genelde yakin oldugu da bilinin bir gercek. Sterling’den neredeyse Messi yaratan, Kevin De Bruyne’den de bir Zidane cikaran bu hoca ileride Aguero ile butun eksikleri tamamliyor gibiler. Takimin yumusak karni tandemi. Stones ve Otamendi ikilisi Chedjou’yu andiriyolar bana. Saatli bomba gibiler diyebilirim, ozellikle Otamendi icin. Kompany sakat ve tam randimana ulastiktan sonra takimin gucunu arttiracagi da bir gercek. Acikcasi bu takim yeni sisteme oynadikca adapte olacak ve gercekten bu sezon icin cok heyecan verici durumdalar. 

Kisisel olarak bu iki hocanin birbirini sevmedigi ortada. Mourinho’nun Wenger’den sonra nefret ettigi ikinci kisi Guardiola olsa gerek. Ama, Guardiola basarili oldugu icin bu rekabet daha keyif verici hale geliyor. Bu sezon Guardiola’nin kagit ustunde basarili olacagi da bir gercek. Ama, Manchester United bir enkazdaydi ve yavas yavas toparlaniyolar. Yukarida bahsettigim Mourinho takimlarinin 4-3-3 dizayni ve kaliteli oyuncu ihtiyacinin bir kismini henuz tamamlayabildiler. Iyi bir 10 numara, Bailly’nin yanina cok ust duzey bir defans oyuncusu, forvet, orta saha ve kanatlara birer ust-orta duzey bir takviyeyle gelecek sezon Ingiltere’de inanilmaz bir sezon olacak. Bu sene ise bu rekabet dedigim gibi bence servis disi. 

Guardiola - Bayern ve Mourinho - Real basarilarinin birbirini goturdugunu varsayarsak, Barca’da muazzam basarili bir Guardiola, City’den muthis ivmelediginin sinyalini veriyor. Porto, Chelsea ve Inter’de muthis basarilar kazanan Mourinho ise 2.Chelsea donemiyle beraber eski “Special One” dokunusunu yavas yavas kaybediyor gibi. Dolayisiyla Guardiola’nin 10 sene sonra daha basarili bir teknik direktor olarak gorulme ihtimali yuksek. Ama bana kalirsa en azindan bu segment icin Mourinho 1 tik daha onde kaliyor. Fakat 10 sene sonra Guardiola 1 tik onde olacak gibi duruyor.

2) Kuluplerin Yakin Gecmiste Aldigi Sonuclara Gore Basari Durumu

Ilk kisimda bu iki hocanin calistirdigi takimlarin rakiplere ve kendi kadro kalitesine gore aldigi sonuclari incelemistim. Simdi ise bu iki hocanin ayrildiklari takimin kendilerinden once ve sonraki basarilarini kiyaslicam. Mourinho ile basladik, Mourinho ile devam edelim. Boldladigim kisimlar hocalarin o takimlari calistirdigi donemleri gostermektedir.

Porto 2000 - 2002: 0 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 1 Portekiz Kupasi.
Porto 2002 - 2004: 2 Lig, 2 Avrupa Kupasi, 1 Portekiz Kupasi.
Porto 2004 - 2006: 1 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 1 Portekiz Kupasi.

Chelsea 2003 - 2004: 0 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 0 Ingiltere’de Kupa.
Chelsea 2004 - 2007: 2 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 3 Ingiltere’de Kupa.
Chelsea 2007 - 2010: 1 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 2 Ingiltere’de Kupa.

Real Madrid: 2004 - 2010: 2 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 0 Ispanya Kupasi.
Real Madrid: 2010 - 2013: 1 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 1 Ispanya Kupasi.
Real Madrid: 2013 - 2016: 0 Lig, 2 Avrupa Kupasi, 1 Ispanya Kupasi.

Chelsea: 2010 - 2013: 0 Lig, 2 Avrupa Kupasi, 1 Ingiltere’de Kupa.
Chelsea: 2013 - 2016: 1 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 1 Ingiltere’de Kupa.

Manchester United 2013 - 2016: 0 Lig, 0 Avrupa Kupasi, 1 Ingiltere’de Kupa.

Kagit ustunde Mourinho Porto ve Chelsea’de kendinden onceki ve sonraki donemlere gore basarili gozukebilir, ki dogrudur. Real Madrid’i 2004’ten almamin sebebi 2004-2010 arasi Sampiyonlar Ligi 2.turunda surekli olarak elenmeleri. Mourinho kupa alamasa da bu esigi asip 3 kere yari final gormus ve takimi o seviyelere cekmeyi basarmistir.  Bu yuzden aslinda kendisinden sonra alinan 2 Sampiyonlar Ligi’nde kendisinin de payi vardir bana gore. Chelsea seruveniyse bence kadro yapilanma hatalari yuzunden basarisiz gecti. Araya sikistirilan bir lig sampiyonlugu ve bir lig kupasi Mourinho’nun eski buyusunu kaybetmesine engel olamadi. 

Mourinho ile ilgili yapilan en buyuk elestirilerden biri de gittigi takimlarin %100’unu sahaya verdigi ve kendisi ayrildiktan sonra bu takimlarin buyuk dususe gectigi yonunde. Acikcasi iki Chelsea ve Real Madrid seruvenleri icin bu soylenemez, neticeler ortada. Porto icin dogru denebilir ama Porto normal sartlarda Sampiyonlar Ligi alabilecek bir seviyede degil. Bu takimin, Sampiyonlar Ligi aldiktan sonra o seviyede kalamamasi da bu yuzden anormal degil, anormal olan Mourinho’nun basarisi burada.

Manchester United icin de son 3 yillik tabloyu yazdim, bu surec cunku Alex Ferguson’un takimdan ayrildigi, David Moyes ve Louis Van Gaal’in yonettigi bir surecti. Moyes’le felaket bir dilim geciren Manu, Van Gaal ile toparlanma egilimi gosterdi ama yeterli degildi. Mourinho icin aslinda bu ortam yavas yavas oluyor. Kendisinin bir artisi da Manchester United’in hala elit bir takim olmasi ve gelecek sene transfer piyasasina istedikleri sekilde yon verecek guce sahip olmalari.

Simdi, Guardiola icin ayni sonuclara bakalim.

Barcelona 1999 - 2008: 2 Lig, 1 Avrupa, 0 Ispanya Kupasi.
Barcelona 2008 - 2012: 3 Lig, 2 Avrupa, 2 Ispanya Kupasi.
Barcelona 2012 - 2016: 3 Lig, 1 Avrupa, 2 Ispanya Kupasi.

Bayern Munih 2010 - 2013: 1 Lig, 1 Avrupa, 1 Almanya Kupasi.
Bayern Munih 2013 - 2016: 3 Lig, 0 Avrupa, 2 Almanya Kupasi.

Man. City 2011 - 2016: 2 Lig, 0 Avrupa, 2 Ingiltere Kupasi.

Guardiola’yi degerlendirirken Barcelona’yi 1999’dan almamin sebebi aslinda kulubun 2004-2006 Ronaldinho onderligindeki basarili periyot disinda kupasiz olmasiydi. Bu da yine daha once bahsettigim 2002-2011 Galatasaray’i hatirlatiyor. 2 lig sampiyonlugu var ama favori olunmayan ve oyuncularin cok cok buyuk ozverileriyle gelen sezonlar. Zaten devami gelememisti bu basarilarin. Barcelona icin de Ronaldinholu donemi cikarinca 9 yillik basarisiz bir periyot goze carpiyor. Guardiola, burada cok buyuk bir is basarip kulubu kazanan bir kimlige sokuyor. Kadronun kaliteli olmasi da bunda etken tabii ki. Yine de Guardiola’nin getirdigi kazanma kulturu kendisi ayrildiktan sonra da devam ediyor, nitekim sonuclar ortada.

Bayern Munich, 2010-2012 arasi Borussia Dortmund hegemonyasina son vermek icin cok iyi bir takim kuruyor bilindigi uzere ve 2013’te 3 kupayi da aliyolar. Guardiola takimin basina geldiginde zaten elit seviyede bir takimin hocasi konumundaydi. Yine de kagit uzerinde kulubun kazanma kulturu devam etti. Dortmund’un guc kaybetmesinin de bunda pay ayni zamanda.

Manchester City’yi yazmamin sebebi Guardiola’nin nasil bir takima geldigini daha iyi anlamlandirmak icindi. Maddi olarak cok iyi durumda bir takim, dahasi kadro kalitesi olarak da elit seviyede olmasina ragmen Barca - Bayern - Real - Atletico hatta Juventus beslisinin icine girememis bir Man City vardi. Bir tek gecen sene Sampiyonlar Ligi’nde yari finale ciktilar ki Real Madrid karsisinda kaleyi bulan sut atmadan seriyi tamamladilar. Aslinda, burada da ortam United’a benziyor. Basari icin her sey hazir - United’dan biraz daha iyi bir durumda - ve tek eksik dogru parcalari yerine koymak. Guardiola da bunu yapiyor su anda. Tipki, Barcelona’da yaptigi gibi. Bu Guardiola’yi kesinlikle kucuk gostermemeli. Zira, bu kadroyu baska birisi cok kotu bir sekilde yonetebilirdi. Kaliteli kadrolarla basarili sonuc alamayan bircok teknik direktor var gecmiste.


Bu bolumde iki hocanin etkilerini kiyaslayacak olursak bana gore Barcelona’da yaptigi devrimle Guardiola yarim tik onde. Zira Mourinho’nun Porto ve Real Madrid etkileri de onemli. Toplama baktigimizdaysa Mourinho yarim tik onde duruyor ama daha once de belirttigim gibi Mourinho dususte ve Guardiola hizla yukselen bir ivme ciziyor. 1-2 sene icine ikisi gozumde esit seviyeye gelir ve Guardiola 5 yillik surecte toplam olarak Mourinho’dan daha basarili hoca gorunumune kavusur benim gozumde. Guardiola’nin Mourinho’dan 8 yas kucuk oldugunu da ekleyelim. Tabii, butun bu yaptiklarimiz gelecege dair varsayim, futbolda ne olacagi hic belli olmaz. Yine de bu iki hocayi ayni sehrin iki takimini yonetirken izledigimiz icin su anda sansliyiz.

23 Eylül 2016 Cuma

Descartes Uzerine

Descartes 1596’da Fransa’da dunyaya gelmis. Savasmayi istemedigi icin Fransa’dan kacan ve hayatinin 20 yilini Hollanda’da geciren birisi. Bu surecte evlenmemis, yine de bir cocugu olmus ama cocugu 5 yasinda hayatini kaybetmis. Bu olayi hayatinin en kederli ani olarak nitelendiriyor.

Bir Adet Descartes Portresi
Kisisel olarak cok fazla calismayan ama calistigi zamanlari da cok verimli harcayan birisi. Her gun Platon gibi meditasyon yapmayi cok seviyormus. Insanlarla vakit gecirmeyi sevmedigi icin isine maksimum sekilde odaklanabiliyormus. 8 yasindan 16 yasina kadar aldigi Matematik egitimi kendisinin gunumuze ulasan bircok Matematik kuramini olusturmasinda iyi bir temel olmus tabii ki
. Adindan da anlasilacagi uzere Kartezyen - Cartesian vs Descartes - sistemi bulan kisi kendisi. Yani koordinat sistemini gelistirmis. Tip alaninda da katkilar yapmak istemis ve Harvey’nin kanin akisi kesfini ictenlikle karsilamis. Insanlarin ve hayvanlarin isleyisini makine isleyisine benzetmis ve birazdan bahsedecegim fizik kurallarina gore isledigini dusunmus.

Fizik kurallarindan kastim nedir derseniz, evrenin hepimizin bildigi belirli matematik ve fiziksel kurallara gore isledigini kastediyorum. Yani bir topu elinizden birakirsaniz yercekimi kanununun etkisiyle top yere duser. Buna aslinda evrenin determenistik yapisi diyoruz. Zaten determenizmden dolayi ozgur irade’den bahsedilip bahsedilemeyecegi tartsilir durur. Buna ayri bir yazida deginecegim. Lakin bunlar kitapta yaziyor da demeyecegim :) Parantez icinde ozgur irade’ye inanmadigimi da belirteyim.

Descartes, bircok kisi icin Modern Felsefe’nin kurucusu olarak nitelendirliiyor. Antik Yunan’dan gelen dusunce akiminda hepinizin bildigi Socrates, Plato ve Aristoteles’i iceren zaman dilimi Felsefe’nin baslangici olarak biliniyor. Felsefe’nin islevinden de cok cok kisa bahsetmek gerekirse, aslinda Felsefe bir soru sorma sanati olarak nitelendirilebilir. Tabii, bu sorulara cevap bulma islevi de olabilir. Bu sorular, “Yemege tuz kattim mi acaba?” gibi abuk bir soru da olsa sanirim Felsefe’ye dahildir, neticede dogruya ulasmaya calisilmaktadir. Lakin, bizim amacimiz daha modern ve kompleks dusunce yapilariyla ugrasmaktir.

Descartes’in meshur sozu “Cogito ergo sum” yani “Dusunuyorum oyleyse varim.” onun temel felsefi prensibini aciklar. Burada akil ve madde olarak iki kisim var diye dusunebiliriz. Maddeyi madde kilan sey benim aklimla onu algilamamdir. Disarida gordugum bir ozne sacece benim aklimla algilandigi surece ozne degeri tasir. Bu yuzden, akilsiz maddenin bir anlami yoktur anlami cikarabiliriz. Dusunce lafiyla Descartes burada aslinda, anlamak, kabul etmek, onaylamak, reddetmek, hayal kurmak, istemek ve bu tarz fiilleri kastetmistir. Dusunce aklin temeli olmaktadir, buna dayanak olarak da ruyalarda bile beynin dusundugunu soylemektedir. Ayrica, dusuncenin 3 sekilde algilandigi belirtir. Dogustan gelen, yabanci olup disaridan gelen ve kisinin kendisi tarafindan uretilen. Ornegin, gunese baktigimiz zaman onu kendimiz algilayabiliyoruz, fakat bir astronom gunesin diger gezegenlerle etkisini inceleyebilir veya galaksiler arasi calisma yapabilir vs. Olaya teknik boyutla bakabilir ve buradaki gunes bilgisiyle bizim ciplak gozle gordugumuz gunesi algilama sekli farklidir.

Descartes’in akil ve maddenin dualizmini neredeyse tamamladigi bir gercektir. Plato ve kismen Hristiyan dusunceyle ilerleyen bu akim Descartes’in akil ve maddenin birbirinden bagimsiz sekilde degerlendirmesiyle tamamlanma asamasina gelmistir. Bu iki olgu birbirine paraleldir - Ters miknatislanma yapmaz :P - ve ornek verecek olursak, vucudumuz aklimizi hareket ettirmez, ayni zamanda akil da vucudu tek basina hareket ettiremez. Ben aklimla gitmek istesem bile hareket edemeyebilirim, kendime engel olabilirim.

Tabii, 17.yy ile birlikte Felsefe’nin ucusa gectigi de bir gercek. Descartes’i yazma sebebim de basta belirttigim gibi Modern Felsefe’nin oncusu olmasindan. Yoksa, Modern Felsefe’de kendisinden daha kapsamli seyler ureten ve daha orjinal olan bircok kisi yer almakta. Kant, Marx, Hegel vs. muhtemelen cok cok daha onemli kisiler olarak adlediliyor. Yine de kendisini saygi ve sevgiyle aniyoruz.

19 Eylül 2016 Pazartesi

Sener Sen Uzerine

Sener Sen hayati icin kisaca


Sener Sen filmlerinin hepsine televizyonda denk gelmisizdir. Ama son zamanlarda bir sey fark ettim, bir filmi bilsem de kesik kesik aklimda kalmis halde hatirliyorum. Ornegin, Davaro’yu dusunelim. Filmi genel konseptte hatirliyorum fakat detaylarini bilmiyorum. Ama zaten Sener Sen gibi usta bir ismin basarisi da detaylarda gizli bence. Ornegin magarada Kemal Sunal’la altinlari paylasma sahnesi muazzamdi. Simdi anlatirsam komik olmaz o yuzden izleyin bence :)
Sadece Davaro degil bircok filmi boyle yarim yamalak hatirladigimi fark edip Sener Sen filmlerini izlemeye koyuldum. 30-35 tane filmini izledim ki kalanlarini da kesinlikle izlicem.

Namuslu Filminden Ali Riza Bey
Muhsin Bey ve Zugurt Aga aglatti acikcasi. Ne Olacak Simdi bence kesinlikle ilk olarak izlenmesi gereken filmlerinden. Ben cidden bu filmlerde agliyorum bu arada :( Cicek Abbas filminde hakki kesinlikle yeniyor. Komedi filmlerinin istisnasiz hepsinde cok komik. Bu eskiye olan saygi/ozlemden oturu mu oyle geliyor veya gercekten iyi oyuncu oldugu icin mi bilmiyorum. 2050’de Recep Ivedik icin asiri komik diyecegimizi sanmiyorum simdi acikcasi. Gelen gideni her zaman hatirlatmaz diye dusunuyorum. Suna da katilma ihtimaliniz oldugunu dusunuyorum, Sener Sen gercekten Abd’de dogmus olsa Jack Nicholson kadar meshur olur belki de Abd’nin en iyi oyuncusu diye tartisilirdi bile. Fakat su anda sokaktaki bir Abdli de Sener Sen'i maalesef tanimiyor.

Asagidaki butun linkleri izleyip okumanizi oneriyorum; cunku bulunulan ortamlarda seviye o kadar yuksek ki hic alisamadim izlerken. Sener Sen’in babasi Ali sen de keza bir roportajda var ve muthis saygili. Zaten Ihsan Yuce mesela filmlerde tam alt seviye aile babasini temsil eden kisileri oynamasina ragmen sair ve senaristlik de yapiyor. Yazilarinda dunyadaki bircok taninmis eserlere atifta bulunuyor. Gunumuz oyunculari icin bunu soylemek gercekten cok zor. Her alanda bastan sona bir vasatliga bulanmis durumdayiz. Aslinda biz hep buyduk ve 90 kusagi olarak yeni yeni bunu goruyoruz diye de dusunmuyor degilim. Lakin en azindan sanatla ugrasan kisiler daha seviyeli ve basariliymis. Ulkeyi de uste cekecek kesim bence sanatcilar.

Kendisinin ne kadar mukemmel bir insan olduguna dair bir alinti:

Bana dediler ki; Zeki Alasya'nın cenazesine gittik, siz yoktunuz; neden gelmediniz? Bilmiyorlar ki ben aynı gün annemi uğurladım sonsuzluğa, hem de aynı mezarlıkta… Zeki Alasya benim kardeşim, bir parçam gibiydi. Nasıl böyle bir şey düşünürler? Ben oraya gelsem bile, Kemal'in cenazesindeki gibi kameralardan uzak kalmayı tercih ederdim. Yani beni yine göremezdiniz. Zeki'yi defnettikten sonra Metin Akpınar ve Orhan Gencebay'ın neden ortadan kaybolduğunu hiç merak ettiniz mi? Etmediniz. Ben söyleyeyim; bizim aile kabristanlığına geldiler. Hem de koşa koşa… Annemi toprağa verirken oradaydılar. Definden sonra Zeki'nin mezarına gittik, kimsecikler yoktu. Peki siz oraya Zeki Alasya için mi gittiniz yoksa gelen ünlüleri görmek için mi? Gözleriniz beni aramışsa belli ki gelen ünlüleri görmek için… Aklıma Nejat Uygur'un son şiirindeki ilk dizeler geldi birden:
Biliyorum, cami avlusundaki bu kalabalık bana değil
Gelen ünlüleri görmek için:
- Aa o da burda şu da burda, deyip
Beni musalla taşında unutanları görüyorum.
Çünkü kırkım dolmadan unutulacağımı biliyorum.


Hayatımda ilk defa katıla katıla gülüyorum;
Şener Şen

Malum ulkece ikiye bolundugumuz icin bir sanatciyi anlatirken siyasi goruslerinden bahsetmemek olmaz. Bence sanatci topluma isik tutmali ve fikirlerini acikca ifade etmeli. Ama deliler ulkesinde oldugumuz icin Sener Sen kendini direkt ifade etse kendisini hapiste bile gorebilir su anda. Ulke tarihinin en iyi 5 oyuncusundan biri olan Tarik Akan icin soylenenler ortada. Bu arada parantez icinde Tarik Akan’la tanisip cidden manzarali bi yerde raki icmeyi cok isterdim. Farkinda misiniz bilmiyorum ama zeki insanlar genelde benzer seyler dusunuyor ve bu fikirler muhafazakar kitleyle taban tabana zit bir sekilde olusuyor. Aklin yolu bir, ve maalesef akil herkese bahsolmamis. Zekanın dogustan mi geldigi yoksa gelistirilebilinirligi - Nature vs Nurture etc - baska bir konuda yazarim, Lakin su an konu disina cikiyorum, fark ettim. Sener Sen de linc korkusundan muhtemelen dusuncelerini dolayli da olsa ifade edebiliyor ancak. Mesela asagidaki Hurriyet linkinde Gezi hakkinda cok guzel bir aciklama yapmis. “Almanya bizi cehemiyo, cok guclu olduk vs.” gibi beyinsizce argumanlara karsi Gezi’nin nedenini cok guzel anlatmis. Kibar Feyzo’daki 141 - 142 bas muhabbeti ve filmin 80 darbesi zamani yasaklanip kesik halde 80 sonunda tekrar yayinlanmaya basladigini hatirlatirim. Son zamanlarda tahminimce maddi yetersizlikten dolayi hukumete yakin kurumlarin reklamlarinda boy gosterip sevenlerini uzse de bana gore gelmis gecmis en iyi Turk oyuncu Sener Sen. Hala yasadigi icin degerini bilmemiz gerektigini dusunuyorum. Degeri biliniyor mu, tabii ki hayir. Uzun ve mutlu bir omur diliyorum kendisine.






4-) https://www.evrensel.net/haber/94218/sener-sen-hayalim-mutlu-bir-dunya


6-) http://www.hurriyet.com.tr/maalesef-iyi-senaryoya-rastlayamadim-27675665

15 Eylül 2016 Perşembe

2000 Sonrasi En iyi Futbol Takimlari Uzerine


2000 yilindan itibaren futbolu akli basinda bir sekilde takip ediyorum. Bu surecte izledigim muazzam takimlari sizlerle paylasmak istedim. Acikcasi bu takimlarin en onemli ozelligi belirli bir doneme damga vurmalari ve tabii bunun onkosulu olarak da her mevkide top seviye oyuncu olmasi ve rotasyonla bunu desteklemeleri. Hic vakit kaybetmeden takimlara gecelim.

2003 - 2007 MILAN

2005 CL Finali Milan Kadrosu
Milan aslinda 2001-2002 sezonuna Fatih Terim’le baslamis ve isler iyi gitmemisti. Daha sonra Ancelotti basa gecti. Kaka, 20 yasinda Santos’tan gelmisti ama kendisini zaten CM 4 oynayanlar coktan kesfetmisti. Pirlo Inter’den alindi. Ileride Sheva zaten bir efsaneydi. Dida - Cafu - Nesta - Stam - Maldini - Seedorf - Pirlo - Gattuso - Kaka - Sheva - Inzaghi kemik kadrosu zaten garantiydi ve kalan oyuncular rotasyonla degisiyordu. Zaman zaman Stam, zaman zaman Crespo dahil oluyordu. Rui Costa, Serginho, Ambrosini, Tomasson forma sansi buluyordu. Bu domine takim 2003 ve 2007’de Sampiyonlar Ligi’ni kazandi. 2005’te efsane bir maglubiyetle finalde kupayi yitirdiler. 2004’te ilk macini 4-1 yendikleri Deportivo serisinde ikinci maci 4-0 yenilerek elendiler. 2006’da yari finalde Ronaldinho’nun yildizlastigi Barcelona’ya 0-1 ve 0-0 ile elendiler. 5 yilda 2 kupa, 1 final, 1 yari final ve 1 ceyrek final hic de fena degildi. 2004’te Serie A’yi aldilar. Ama zaten 2005 ve 2006’da sikeden dolayi Serie A calkalanmisti. Yine de Milan bu efsane takimla efsane 2000’lerin ortasina damga vurdu.


2004 - 2005 CHELSEA

2005 Chelsea Kadrosu
Chelsea benim bu listedeki en favori ve sevdigim takim. Oks’ye hazirlaniyordum sozde. O sene Chelsea’nin tum maclarini izlemis olabilirim. 2004 yazinda Sampiyonlar Ligi sampiyonu Mourinho takimin basina gelmis. Yanina da Porto’dan Ferreira, Carvalho gibi isimleri almis, Drogba ve Robben de takima katilmisti. Takimin as kadrosunda bir tek Makelele 26 yasin ustundeydi. Dinamo gibi bir takimdi. Zaten ilk 24 hafta 8 gol yemislerdi toplamda. Chelsea’ye gol atana odul bile konmustu. Ligi domine eden bu takim 38 macta 95 puan alarak Premier League rekorunu kirdi. Sampiyonlar Ligi’nde Ronaldinholu Barcelona ve Bayern Munich’i elediler fakat yari finalde Liverpool’a elendiler. 0-0 biten ilk mac sonunda rovansta bircok firsati kacirdilar. Ozellikle Kezman hala Mourinho’nun ruyalarina giriyordur. 1-0 yenildiler ve elendiler. Lig Kupasi’ni da kazanan bu takim sezonu 2 kupayla kapasa da muhtemelen Mourinho’nun da en sevdigi ama Avrupa’da kupa alamadigi icin ayni zamanda en huzunlu sezonu olabilir.

Bir sonraki sene ligi alan bu takim sampiyonlar ligi 2.turunda Barcelona’ya elenmisti. Daha sonra izlenen yanlis transfer politikasi ve Manchester United’in Cristiano Ronaldo onderliginde tepeye oynamasiyla yenilmez denen ve Special one olan Mourinho icin yolun sonu gozukmustu. Yine de hayatimda izledigim en klas takimdi 2004-2005 Chelsea takimi.


2007 - 2009 MANCHESTER UNITED

2008 Manchester United Kadrosu
2004-2006 arasi suren Mourinho hegamonyasi yavas yavas sona eriyordu. 2003’ten beri sampiyonluk yasayaman Manu icin Ferguson ayrilmali sesleri bile yukseliyordu. 2006’dan itibaren Manu, muthis bir takim oldu ve basarilar geldi. 2007-2008-2009 sezonlarinda 3 sene arka arkaya ligi kazandilar. 2007’de yari finalde Kaka’nin basini cektigi sampiyon olacak Milan’a elendiler. 2008’de Sampiyonlar Ligi’ni aldilar. 2009’da tarihin en iyi takimlarindan biri olan Barcelona’ya kupayi finalde kaybettiler. Takimin basarisindaki en onemli pay sahibi bir superstara donusen Cristiano Ronaldo’ydu. Zaten 2009 sonunda Real Madrid’e gitti. O tarihten bu yana Manchester United 7 yilda 2 sampiyonluk yasayabildi. Avrupa’da ise 1 kere finale cikti ama onun disinda yari final basarisi gosteremedi. 








2009 - 2011 BARCELONA

2011 Barcelona Ilk 11'i
2009-2011 arasi Barcelona futbol tarihinin gelmis gecmis en iyi takimi olarak gosteriliyor. Rijkaard’la yollari ayirdiktan sonra Guardiola altyapidan A-takima getirildi ve Deco ve Ronaldinho ile yollari ayirdi. La Masia ruzgari ve Cruyff’un total futbolu takimi etkisi altina almisti. 2009’da 6 kupanin tamamini kazandilar. 2010 ve 2011’de de ligi aldilar. 2010’da yari finalde Mourinholu Inter’e elendiler. Tarihin en iyi savunma futbolu yapan Inter sanirim bir ovguyu hak ediyor. Lakin, eslesmenin ilk macinda volkan patlamasi nedeniyle Barcelona ucakla degil de Ispanya’dan Italya’ya otobusle gelmisti. Bu da oyunculari oldukca yormustu. Zira o maci 3-1 kaybeden Barcelona, rovansi 1-0 alsa da kupaya veda etmisti. 

2011’de tekrar Sampiyonlar Ligi’ni alan Barcelona inanilmaz bir basariya imza atmisti tekrardan. O sezon Mourinho’yu goreve getiren Real Madrid’i 5-0 yenmislerdi. Yari finalde Real Madrid ile eslesmisler ve Messi bu muazzam golu atmisti. 3 yillik periyotta Mourinholu Inter olmasa muhtemelen 3 yil arka arkaya ligi ve sampiyonlar ligi’ni alma basarisini gostereceklerdi. Bu arada 2008 Avrupa, 2010 Dunya ve 2012 Avrupa Sampiyonasi’ni kazanan Ispanya Milli Takimi’nin kilit oyunculari Xavi ve Iniesta da sanirim tarihin en iyileri arasina girmeyi hak etmisti. Messi bile olsaniz, tek basiniza bu kadar basari gelmesi olasilik dahilinde olmazdi. Lakin Iniesta ve Xavi ikilisi bir futbolcuda olabilecek en iyi teknik ozelliklere sahip ve bu basariyi getiren en onemli etkenlerden.


2010 - 2013 BAYERN MUNICH

2013 Bayern Munich Kadrosu
Bayern Munich 2010 ve 2012’de Sampiyonlar Ligi finaline cikmisti. 2010’da Inter’e kaybettiler. 2012’de cok acik bir sekilde ev sahibi olarak oynadiklari finalde underdog diye nitelendirecegimiz Chelsea’ye karsi Drogba’nin son dakika golune engel olmasi yetmemis, bir de uzatmalarda Robben ile penalti kacirmisti. Penaltilarla kupayi kazanan Chelsea, 8 yillik Sampiyonlar Ligi seruveninin en zayif oldugu kadrosuyla kupayi almis, herkesi de sasirtmisti. Robben 2013 gelene kadar 2010 Dunya Kupasi finali ve 2010-2012 Sampiyonlar Ligi finallerine kaybetmis bir oyuncu olarak malum kelimeyle damgalaniyordu. 

2013’te Klopp’lu Dortmund’u 2-1 ile gecen Bayern, 2001’den sonraki ilk Sampiyonlar Ligi sampiyonlugu aliyordu. Bu basarilardan aklimda kalan en sinir bozucu seyse, Muller’in gol sonrasi yasadigi igrenc gol sevincleri olacakti. 2011 ve 2012’de ligi alan Dortmund’a karsi careyi kendilerinden Gotze, Lewandowski, Hummels alarak bulacak, karsiliginda da Bayern Munich 2013-2016 arasi 4 sene ust uste sampiyon olacakti. Isin ilginc yani bu seri muhtemelen devam edecek gibi duruyor.

Bayern’in lokomotif gibi bir takim olmasinin etkisini Almanya Milli Takimi’nda da gorebiliriz. Zira 2014 Dunya Kupasi’ini da Panzerler kazanmisti.


2008 - 2012 ISPANYA MILLI TAKIMI

2008 yilina kadar Ispanya Milli Futbol Takimi buyuk takimlar icinde buyuk bir turnuva kazanamayan tek ulke olarak gosteriliyordu. Buyuk takimlardan kastim Almanya, Italya, Fransa, Ingiltere ve Hollanda takimi. Fakat 2008'de muthis bir ortasaha gucu ve genc kadro olmanin da etkisiyle finalde Almanya'yi gecip sampiyon oldular. 2010 Dunya Kupasi'nda kagit uzerinde daha iyi takimlar vardi. Almanya ve Arjantin bence daha iyi durumdaydi. Ama Arjantin, Maradona'nin basarisiz taktik secimleri, Almanya ise Ispanya karsisinda bircok firsattan yararlanamayip bir korner sonucu Puyol'un kafa golune engel olamamisti. Finalde, Hollanda Robben'in %100'luk firsatlardan yararlanamamasi sonucu sampiyon olamiyor ve Ispanya, 98 - 2000 Fransa'ya benzer bir duble yapiyordu.

2010 Dunya Kupasi'nda Ispanya ilk 11'i
Acikcasi 2012 Avrupa Sampiyonasi oncesinde Ispanya'nin 3.kez ust uste buyuk bir turnuvayi kazanacagini dusunen pek kisi yoktu. Almanya yine favoriydi. Italya surpriz yapabilirdi. Beklenen oldu Italya turnuvaya cok iyi basladi. Ispanya karsisinda grupta cok iyi oynayip 1-1 beraberlikle ayrildilar ki Italya galibiyeti hak ediyordu. Yari finalde Almanya'yi Balotelli'nin golleriyle gecince bircok kisi 2006'daki gibi Italya'nin sampiyonluk havasina girdigini ve kupayi alacagini dusunuyordu. Fakat Ispanya, finalde pek de beklenmeyecek bir sekilde rakibini 4-0'la gecti ve bir kupa daha muzesine goturdu. Xavi ve Iniesta'nin merkezinde sekillenen bu takim 3 kupa ust uste almisti. Bana gore bu Iniesta'nin tarihin en iyi merkez orta sahasi oldugunu taclandirmasiydi ki henuz 28 yasindaydi. Acikcasi su satirlari yazarken bile Iniesta'nin Zidane'dan iyi oldugunu dusunuyorum. 

Maalesef 2014 faciayla sonuclandi. Gruptan cikamayan Ispanya, bir onceki turnuvada finalde yendigi Hollanda'ya 5-1 kaybediyordu. 2016'da da benzer basarisizliklar surmus son 16 macinda Italya'ya 2-0 yenilerek turnuvaya veda etmislerdi. Sanirim artik eski takimin kabuk degistirme vakti geldi de geciyordu bile.


2014 - GUNUMUZ BARCELONA


2015 CL Finali Barcelona Kadrosu
Barcelona’dan ikinci kez bahsettigimin farkindayim. 2014 yazinda Neymar ve Luis Suarez’i kadrosuna katan Barcelona yeni bir takimla yola devam ediyordu. Luis Enrique’yle basta yildizi barismayan Messi takimin yine en onemli oyuncusuydu. Xavi, yaslandigi icin yavas yavas yedege cekiliyor ve sene sonu Katar’in yolunu tutuyordu. Takimin simge ismi Puyol emekli olacakti. Nitekim 2014-2015 sezonunda toplam 122 gol atan Messi - Suarez - Neymar uclusu tarihin en iyi ileri uclusu olarak nitelendirilecekti ki bence de dogru bir tespit. Sanirim buna en buyuk rakip 2002 Dunya Kupasi Brezilya ileri hattiydi. Ronaldinho - Rivaldo - Ronaldo. O sezon 3 kupayi da alan Barcelona, 2015-2016 sezonuna da muazzam girmis ve yine 3 kupa yolunda ilerliyordu. Lakin Pedro’nun satilmasi ve Arda’nin ilk yari cezali olmasi sebebiyle rotasyon eksikligine dusen Barcelona’da oyuncular yorulmustu. Avrupa’dan elendiler fakat ligi ve kupayi kazandilar. 2017 yili icin de 3 kupanin en buyuk favorilerinden birisi Barcelona, ve 2009-2011’e benzer basari grafigi gelirse sanirim kimse sasirmaz.

Recm Uzerine

Recm arapca taslamak anlamina geliyormus. Arapca kelimelerin kokenine bakarken sessiz harflere bakmak gerekiyor ve burada r-c-m koku var.

Simdi neden bu konuda yazma geregi duydum derseniz, malum kurban bayrami ve dini duygularim kabardi. Beni taniyan arkadaslarim - ki bu yaziyi okuyan tek kesim :) - bu konulara dokundurma yapacagimi bekliyolardi zaten.

Wikipedia saolsun, Recm Tevrat’ta olan bir uygulamaymis. Incil’de devam etmis ve Islam icerisinde olup olmadigi tartisiliyor. Tabii, Islam’i dusunceye gore butun bu dinler Allah kelami oldugu icin ortak noktalar olmasi normal. Tek fark, Kuran bozulmadan kalmis. 

Tevrat’ta Recm su sekilde geciyor:

22-22 “Eğer bir adam başka birinin karısıyla yatarken yakalanırsa, hem kadınla yatan adam, hem kadın, ikisi de öldürülecek. İsrail’den kötülüğü atacaksınız.
22-23 “Eğer bir adam kentte başka biriyle nişanlı erden bir kızla karşılaşır ve onunla yatarsa, 22-24 ikisini de kentin kapısına götürecek, taşlayarak öldüreceksiniz. Çünkü kız kentte olduğu halde yardım istemek için bağırmadı; adam da komşusunun karısıyla ilişki kurdu. Aranızdaki kötülüğü ortadan kaldıracaksınız.”

Incil’de de su sekilde yer aliyor:

3-4-Din bilginleri ve Ferisiler, zina ederken yakalanmış bir kadın getirdiler. Kadını orta yere çıkararak İsa'ya, “Öğretmen, bu kadın tam zina ederken yakalandı” dediler. 5-“Musa, Yasa'da bize böyle kadınların taşlanmasını buyurdu, sen ne dersin?” 6-Bunları İsa'yı denemek amacıyla söylüyorlardı; O'nu suçlayabilmek için bir neden arıyorlardı.İsa eğilmiş, parmağıyla toprağa yazı yazıyordu. 7-Durmadan aynı soruyu sormaları üzerine doğruldu ve, “İçinizde kim günahsızsa, ilk taşı o atsın!” dedi.  8-Sonra yine eğildi, toprağa yazmaya başladı. 9-Bunu işittikleri zaman, başta yaşlılar olmak üzere, birer birer dışarı çıkıp İsa'yı yalnız bıraktılar. Kadın ise orta yerde duruyordu. 10-İsa doğrulup ona, “Kadın, nerede onlar? Hiçbiri seni yargılamadı mı?” diye sordu.  11-Kadın, “Hiçbiri, Efendim” dedi.İsa, “Ben de seni yargılamıyorum” dedi. “Git, artık bundan sonra günah işleme!”

Kuran’da bu konuda direkt ayet bulunmuyor. Fakat bu konuda cesitli kaynaklar var ve baska cezalar var Kuran kaynakli. En agiri sanirim 100 kirbac vurmak olsa gerek. 

Fakat, Recm uzerine arastirinca goruyorsunuz ki onde gelen kisiler Recm'in Islam'da oldugunu soyluyolar. 

Cuppeli Ahmet Hoca Islam’da recm var diyor. Ilber Ortayli Osmanli’da uygulandi diyor. Murat Bardakci da bu olayin detaylarini anlatiyor.

Kuran’da ayet bulunmasa da peygamber zamaninda recm olayi yasanmis. Yani Islam Hukuku’nda bu olay gecerli. 

Peki, o zaman size soruyorum. Muslumanim diyorsaniz ve Muhammed’in peygamberligine inaniyorum diyorsaniz Recm’i onaylamaniz gerekiyor. Peygamber’in yaptigi ve Allah tarafindan onaylanmis davranislari onaylamazsiniz zaten musluman degilsiniz. Simdi evlenmemis bir tanidiginiz sevgilisiyle birlikte olsun. Buna karsilik bu kisiler birlikte olduklari icin recm mi edilecekler? Daha duzgun ifade etmek gerekirse, bu kisilerin vucudunu gomeceksiniz ve sadece baslari yuzeyde kalacak. Baslarina tas atarak onlarin olumune sebep olacaksiniz ve bu Allah’in emri oldugu icin adaleti saglamis olacak ve muhtemelen sevaba gireceksiniz. Cok merak ediyorsaniz liveleak’de “stone to death” diye aratabilirsiniz. 

Olur da butun bunlardan urperdiyseniz bence muslumanliginizi bir daha dusunun derim. Ikincisi de muhtemelen akliniza Ataturk’un ne kadar buyuk bir insan oldugu ve iyi ki bu ulke topraklarina ayak bastigi gelecektir.

14 Eylül 2016 Çarşamba

12 Dev Adam'in 2000'li Yillari Uzerine

Basketbolu takip eden kitlenin futboldan daha bilincli bir seviyede oldugunu dusunuyorum. Acikcasi basketbolda futbol kadar fanatik olamadim hic. Kobe Bryantsporluydum evet ama yeterli degildi. Bu fanatizmsizlige ragmen beni ilginc bir sekilde futboldan daha cok yaralayan bir olaylar silsilesinden bahsetmek istiyorum. Ve basketbolu takip eden az cok herkesin de hemfikir oldugu ama kimsenin dillendiremedigi, dillendirenlerin de bunu ustu kapali bir sekilde belirttigi bir durum. Yine gorulmeyenleri gorecegiz sayin okuyucularim. Yazi aklimda vardi, ama su yaziyi gorunce tamam dedim yaziyorum.

A Milli takim 79’lularla gercekten cok muthis bir ekip yakalamisti. Hidayet Turkoglu, Mehmet Okur, Kerem Tunceri muazzam genc yeteneklerdi. Eurobasket 99’da ceyrek finalde ev sahibi Fransa’ya 3 sayiyla yenilmistik ki yensek 2000 Olimpiyatlari’na katilma sansi elde edecektik. Genc bir kadromuz vardi.

2001’de evsahibi avantajiyla 2.olmustuk. Hidayet Nba’e gidecekti. Mehmet, Kerem olgunlasmaya baslamisti. Harun, Ufuk Sarica ve en onemli sutor Ibrahim Kutluay inanilmaz dis tehdit yaratiyordu. Huseyin Besok kaliteli bir pivottu. Omer Onan, Kaya Peker ve Haluk Yildirim iyi bir rotasyon takimi yapiyordu bizi. Zaten ev sahibi destegiyle bu takimin yari final gormemesi basarisizlikti. Acikcasi 30 yas ustu 2 oyuncu vardi takimda ama alttan da yeni yetenekler geliyordu. Dolayisiyla bu basari seviyesi istikrarli bir sekilde 2010’a kadar korunabilirdi. Ama olmadi.

2003’te son 8’e kalamadik.
2005’te son 8’e kalamadik. 
2007’de son 8’e kalamadik.
2009’da 8.olduk.

2003 ve 2007’deki sonuclardan oturu 2004 ve 2008 olimpiyatlarini kacirdik. 2006 dunya sampiyonasina wildcard ile davet edildik ve 6.olduk. 2010’da evsahibiydik ve hicbir takim as oyuncularla gelmemisti. Tony Parker, Gasol, Nowitzki vs. gibi bircok yildiz isim yoktu. 2.olduk evet, ama bence bu da basari degil. Dedigim gibi bircok takim eksik kadroyla geldi.

2001’den sonra baslayan sikintilarda tam suclu kim bilmiyorum, iceride neler yasandi bilgimiz pek yok. Hep disaridan sonuc odakli yorum yapmak zorundayiz. Ama bildigim seyler cok basit bir sekilde bizi sonuca goturebiliyor.

Hidayet 2003’ten itibaren muthis basarili olmaya basladi. 2006-2009 arasi muazzam oynadi. Bence 2007’de All-Star’i hak etti. Mehmet 2006 All Star’i ve 2005-2008 arasi muazzamdi. Mirsad Euroleague rebound canavariydi. Kerem, Ibrahim, Serkan Erdogan, Kerem Gonlum, Ermal vs. hepsi ust duzey oyunculardi ve muthis bir rotasyon vardi. Ayrica genc takimdik. Yogun tempoda fit kalabilirdik. Efsanevi 2005 kadrosu basari yakalayamadi. 

Ersan 2006’dan sonra Nba’de oynamaya basladi ve cok iyi istatisikler yakaladi. 2-3-4 numara Hidayet, Ersan ve Mehmet’le oynayip Kerem Tunceri, Ender Arslan 1 numarada, Ibrahim, Serkan Erdogan, Cenk Akyol, Sinan Guler dis tehdit ve Mirsad, Kerem Gonlum, Huseyin Besok, Ermal, Kaya Peker uzun rotasyonunda yer alacakti. 2009’un da favorisi kagit ustunde bu takim olabilirdi. Bu takimin en olgun zamani bence 2007’ydi. Ama ne oldu dersiniz? Nowitzki’den baska ust duzey oyuncusu olmayan Almanya’dan 30 sayi fark yedik.Yani aslinda 2005-2009 arasi neredeyse 2 tane All Star seviyesinde oyuncumuz vardi. All Star’dan kastim NBA’in en iyi 25 oyuncusu seviyesinde oyunculardan bahsediyorum. Avrupa’da o zamanlarda buna sahip bir tek Ispanya vardi denebilir. Fransa ve Almanya Parker ve Nowitzki’ye sahipti. Rusya ve Yunanistan iyi takimlardi. Litvanya zaten bir ekoldu. Yine de biz en iyi 3-5 takimdan birisiydik. Hatta bence kagit ustunde 1’dik.

85 sonrasi jenerasyona da efektif gecis yapamadik. Semih Erden, Oguz Savas, Omer Asik, Cenk Akyol hepsi ust seviye oyunculardi. Ama bu jenerasyon beklenen basariyi saglayamadi. Dogru duzgun planlama bile olmadi bence.

2003’te Tanjevic geldi ve 2010’a kadar gorevde kaldi. Hayatimda bu kadar basarisiz olup bu kadar uzun sure gorevde kalan birini gormedim. Aziz Yildirim’in diktator gibi estigi 2004-2007 arasi Turgay Demirel kendisinin agzinin icine bakiyordu. Cok merak ediyorum bizim ulke kadar guce tapan insanlardan olusan baska ulke var mi? Simdi ayni seyler Fatih Terim icin yapiliyor. Nefret ediyorum. Siyasete girmiyorum bile. Her alanda igrenc bir ulke degil miyiz? Gecen ay bi haber gordum, Asli Erdogan hapse girdigi gun, Alaattin Cakici serbest kalmis. Asli Erdogan ise Hasan Ali Toptas ile beraber edebiyat okumaya baslarsam listemde olan 2 Turk yazardan biriydi. 

Basketbola donersek, yazarken bile sinirleniyorum ama sormak zorundayim; kardesim sizin onurunuz, durusunuz, karakteriniz yok mu? Neden yazmiyorunuz bunlari? Adamlar 2003-2010 arasi olasi basarilardan merhum birakti bizi. Bakin Ispanya napmis ayni donemde.

2000'li Yillara Damga Vuran Ispanya adrosu
2003’te 2.olmuslar.
2005’te 4.olmuslar.
2006 Dunya Sampiyonasi’nda 1.olmuslar Abd’yi gecip.
2007’de 2.olmuslar.
2008 Olimpiyatlarda 2.olmuslar. Abd’nin efsane kadrosu karsisinda muazzam oynamislar.
2009’da 1.olmuslar.
2011’de 1.olmuslar.
2013'te 3.olmuslar.
2015’te 1.olmuslar.

Onlarla bizim karsilastirmanin vehameti ortada. Kagit uzerinde bizden cok cok daha iyi degiller. Iyi bir jenerasyon ama yenilmeyecek bir takim degil. Bunun dolayli etkilerinden bahsetmek de istemiyorum acikcasi. 90 sonrasi kusak bu basarilarla buyudukce basketbolcu olmak istemez miydi? Ulkede daha basarili bir basketbol nesli olmaz miydi? 85 sonrasi jenerasyona gecis daha basarili gerceklesmez miydi? Tanjevic bu ulkeye ne getirdi ve ne goturdu bu ulkeden? Bu basarilarin getirecegi tanitimin ulke ekonomisine katkisindan bahsetmiyorum bile.


Bu tarz sacmaliklarin onune gecmek icin gecmiste sporcu olanlarin federasyonu yonetmesi fikri bana cok sacma geliyor. Bence sirket Ceo’lari gibi kalifiye kisiler federasyonlarin basina gecmeli. Advisor olarak da eski sporcularla calisabilirler. En azindan birlikte calisabilirler. Lakin tek basina egitim seviyesi dusuk, egolara ve duygularina gore karar veren kisiler oldugu surece isimiz zor. Maalesef su anda Harun Erdenay basketbol Ceo’su ve gidisatin iyi olmadigi ortada. Ne diyelim, muthis bir basketbol potansiyeli olan bir ulkenin bu kadar acinasi durumda olmasi sasirtici olmayan bir sekilde uzucu.